“Gün Doğmakta, Anneler Ne Zaman Doğuracak?”

SITKI CANEY
"Gün Doğmakta, Anneler Ne Zaman Doğuracak?"
 
Bu yılın başında “ Güzel olacak, Sayın Başbakan…” başlıklı bir yazı yazmış, özet olarak bütün olumsuzluklara rağmen 2010 yılının güzel olacağı, artık bu ülkenin makûs talihinin değişeceği ve güzel günlerin yaklaştığı umudunu taşımak istediğimi hatta milletçe böyle bir umudun sesini yükseltmek gerektiğini, söylemiştim.

2010 yılını geride bırakmamıza 2 aydan az bir zaman kaldı. Ancak bu arada olan bazı önemli ve güzel gelişmelere rağmen, tefecilerin saltanatı devam ediyor.

Vahşi kapitalizmin temel direği, tefecilerin şahı bankalar, birer ahtapot gibi dört biryanımızı sarmış bizi iliklerimize kadar sömürmeye devam ediyor.

İşverenler işçilerine, ev ve dükkân sahipleri kiracılarına her türlü zulmü reva görmeye devam ediyor.

Yoksullar, kendilerine sunulan tek teselli olarak küresel ekonomik kriz hikâyesini dinlemeye devam ediyor.

Devlet en büyük kumar oynatıcı olmaya, umut tacirliği yapmaya; sayısal lotoşans topu ve piyango, talep rekorları kırmaya devam ediyor.

Allah’ın suyuna kadar zorunlu ihtiyaç olan tüm ürünlere zam devam ediyor.

Hastalar, hala doktora para, hala ilaca para vermeye devam ediyor ve tuzu kuru olanlar, parasız adam gereksiz adam, yaşamasın, demeye devam ediyor.

İsrail, Amerika’sıyla birlikte şımarmaya, içimizdeki beyinsizlerin eliyle bizi kahpece vurmaya; terör, Kürt sorunu, yetmedi Türk sorunu, yetmedi Zaza sorunu, bize sorun üstüne sorun çıkarmaya, bunlar üzerinden vaat edilmiş topraklar ve büyük İsrail hayalini kurmaya devam ediyor.

Buna karşılık yüzyıllardır bizi bir arada tutan, sevgi, barış, kardeşlik ve hoşgörüyle yoğrulmuş uzlaşma kültürü hayatımızın her alanından çıkmaya; ruhumuzdan, benliğimizden hızla uzaklaşmaya devam ediyor.

Daha da vahimi, demokratik açılım ve referandumla hukuk devleti olma yolunda büyük mesafe alındığı iddia edilirken, Genelkurmay başkanıBaşkomutanın yani Cumhurbaşkanının davetine büyük bir umursamazlıkla kayıtsız kalabiliyor. Okullarda askeri kışla düzenikamuda askeri intizam devam ediyor.

Ve özel görevlendirilmiş felaket tellalları da “ülke bölünüyor, kurumlar çatışıyor, iyi yönetilmiyoruz, ekonomi düzelmiyor” diyerek var gücüyle ortamı germeye devam ediyor.

 Ve birileri, köklü ve büyük bir değişimin temellerini atmaya, taşları tamamen yerine oturtmaya, devletle milleti barıştırmaya çalışanlara gözdağı vermeye devam ediyor.

Suriye’ye artık vizesiz gidiyoruz ama birileri  “ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü” demeye devam ediyor.

“Rotamız Filistin, yükümüz insani yardım” diyerek Mavi Marmara gemisiyle yola çıkan yardım gönüllülerimiz İsrail’in insanlık dışı saldırısına uğradılarsa da şehitlerimiz olduysa da hem ambargoyu büyük ölçüde kırdılar hem de İsrail’in zalim yüzünü tüm dünyaya gösterdiler. Ama birileri, İsrail’le ilişkileri bozmanın sırası mı o insanlar boşu boşuna öldüler,  demeye devam ediyor.

Ne Ergenekon tipi yapılanmaların hesabı tam olarak görülebildi ne de 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın darbecileri yargılanabildi. Başörtüsü sorununun çözümü bir başka bahara kaldı. Milletin mukaddesatına saldıranlarmilletin ordusunda, milletin üniversitesinde imtiyazlı hayatlarına devam ediyor.

Ve bunlar, kışla kapılarından da üniversite kapılarından da başörtülü annelerimizi ve kızlarımızı içeri sokmamaya, geri çevirmeye devam ediyor.

Bütün bunlar açıkça olup biterken ne gariptir ki her şeye rağmen mazlumiyet sömürüsü, emek sömürüsü, inanç sömürüsü dedevam ediyor.

İnsan hakları da, özgürlük de adalet de sözde kalmaya devam ediyor.

Kürt’ünden Türk’üne kadar bu büyük milletin güzel insanları duruma ve zamana göre farklı farklı istismar ediliyor, birbirine kırdırılıyor, kan üzerinden, din üzerinden siyaset devam ediyor.

Seçimler yaklaşıyor ve iktidarından muhalefetine kadar tüm milletvekilleri tekrar seçilebilmenin hesaplarını yapmaya devam ediyor.

Kısa ama öz, sık sık değiştirmeyi gerektirmeyecek, teferruattan uzak ama geniş ufuklu, bir Adalet ve Barış Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturacak yepyeni bir anayasa yapılamadı maalesef.Kırk yamalı bohça haline gelen 12 Eylül Anayasası devam ediyor.

Siyasiler birbirlerine karşı eleştirilerinde sınırları zorlayarak tansiyonu yükseltmeye devam ediyor.

Aynı siyasiler liderlerinin ayağına çelme takmaya, onları yarı yolda bırakmaya hazır, pusuda beklemeye devam ediyor.

Her geçen gün at izi it izine daha fazla karışıyor ve entrikacıların, hak, hukuk tanımayan zorbaların devranı devam ediyor.

Peki, nereye kadar?

Bu soruyu ben kendime her sorduğumda Üstad Necip Fazıl’ın “Muhasebe” şiirini hatırlıyorum, özellikle de şu son dizelerini:

Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta; 
Lafını çok dinledik, şimdi iş inkılâpta! 

Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni;
Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni!
 

Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak! 
Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak?

 

5 Kasım 2010 / timeturk.com

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir