Önce, nelerin konuşulması yasaksa, onları konuşarak başlayalım tabuları yıkmaya.
Nelerin eleştirilmesi yasaksa onları eleştirerek başlayalım tabuları yıkmaya.
Darbe Anayasasından Türkiye Cumhuriyeti’ni şekillendiren Ulus Devlet anlayışına kadar bizi çıkmazlar içinde boğan ne varsa hepsini konuşalım.
Darbe anayasasının bize neler kaybettirdiğini, millet olma bilinci yerine ikame edilen, milletin dinine, diline, kültürüne, büyük medeniyet birikimine karşı adeta savaş açan ulus devlet anlayışının Türkiye Cumhuriyetini hangi noktalara getirdiğini konuşalım.
Şeyh Said isyanının nedenlerini konuşalım.
Lozan Anlaşması’nın gerçekten bir zafer olup olmadığını konuşalım.
İskilipli Atıf Hoca’nın, sırf şapka giymedi diye nasıl asılabildiğini konuşalım.
Sevaplarıyla, günahlarıyla, acılarıyla, isyanlarıyla Dersim’i konuşalım.
Tek Parti ve Milli Şef dönemini konuşalım.
Bediüzzaman Said-i Nursi’nin, hala yerini kimsenin bilmediği mezarını, naaşının neden kaybettirildiğini konuşalım.
Hatta çok daha eskileri, Tehcir’i, İttihat ve Terakki’yi, Enver Paşa’yı, Sarıkamış’ı, Medine Müdafaası’nı konuşalım.
Yanlışları da, doğruları da tümüyle konuşalım.
Yanlış yapanlardan hesap soralım, doğru yapanların hakkını teslim edelim.
Bütün eylemleri milleti ve ülkesi için adalet, özgürlük ve refah istemekten ibaret olan yüzlerce genç fidanın asılarak, işkence edilerek ya da birbirine kırdırılarak susturulmasının hesabını soralım.
Deniz Gezmiş’lerin, Mustafa Bilgi’lerin, Süleyman Özmen’lerin, Metin Yüksel’lerin, Şehmus Durgun’ların hesabını soralım.
Halkına ve ülkesine sevdalı, yanlışların ve haksızlıkların hesabını cesurca soran nice kalem sahibinin, hapishanelerde çürütülerek ya da ölümlerle susturulmasının hesabını soralım.
Sedat Yenigün’lerin, Uğur Mumcu’ların hesabını soralım.
Bu kutlu oruç günlerinde, bu son fırsattır deyip millet ve devlet olarak bütün habis yanlarımızdan tam anlamıyla arınmak için, bütün urlarımızı kangrene dönüşmeden bir an önce koparıp atalım.
Evet, başkaldıralım artık tüm tabulara.
Korku, baskı ve hileler üzerine kurulmuş her türlü iktidara.
Aile içi şiddetin iktidarından, uluslararası mahfillerde tezgâhlanmış terör ve sömürünün iktidarına kadar, her türlü dayatmanın, her türlü azmanlığın, her türlü insafsızlığın, her türlü vicdansızlığın, her türlü aymazlığın, her türlü zalimliğin ve firavunluğun karşısında var gücüyle sıkılmış birer yumruk olalım.
Devleti, millete rağmen millete düşman etmeye çalışanlara, milleti devletine yabancılaştıranlara, milletin peygamber ocağı ordusunu milletten ayıranlara, hülasa şahsi çıkarları uğruna bu milleti bu devleti haritadan silmek için hayal kuranlara hesap soralım.
Bütün çelişkilerine, birikmiş bütün sorunlarına, bütün urlarına, bütün sistem tıkanıklığına rağmen bu devlet bu milletin devletidir.
Büyük Barış Ülkesi’nden kalan son parça, son emanettir.
Emaneti bütünüyle ehil ellere teslim etmek, çıkar ortaklıklarından, yağmalardan, gafilliklerden korumak için saatlerimizi yeniden sağlam vakitlere ayarlayalım.
Devletimize, yani kendimize sahip çıkalım.
Bağlanan basiretimizi bütün bağlarından kurtarıp yeniden yalnızca kalbimize bağlayalım.
Yıllar sonrasını görebilecek ferasetimizi geri çağıralım.
Yeniden Bismillah diyelim ve geçmişten geleceğe büyük muhasebemizi yeniden yapalım.
Yeniden yola koyulalım.
Bu toprakların vazgeçilmez hayali Büyük Barış Ülkesi’ni yeniden gerçek kılalım.
Evet, başkaldıralım artık tüm tabulara.
Tarih boyunca, Kürt’üyle, Türk’üyle, Arap’ıyla, Çerkez’iyle, Laz’ıyla, Boşnak’ıyla özgür yaşamış büyük bir millet olarak, önce kendi kendimize bugün ne kadar özgür olduğumuzu sorarak, her türlü köleleştirmeye karşı el ele, gönül gönüle, hep birlikte, tek yürek, tek yumruk olarak dur diyelim.
Özgürlüğü de, kardeşliği de, adaleti de yeniden hakkıyla bilelim ve bildirelim.
Mala karşı işlenen suçlara, cana karşı işlenen suçlardan çok daha fazla ceza verilmesini, kapitalizmin en önemli güvencesi hapishanelerin varlık nedenini yeniden sorgulayalım.
Darmadağın edilen kardeşliğimizin, çaresiz bırakılan yetimliğimizin, bir yazgı gibi yaşatılan yoksulluğumuzun hesabını tek tek soralım.
Hiçbir zaman olmadığı kadar cesur olalım, bir daha asla korkmayalım.
Nasıl ki geçmişte en zor şartlara, büyük imkânsızlıklara rağmen düşmana karşı o gün Çanakkale Geçilmez dediysek, bugün de, bu millete bu devlete kefen biçilmez, diyelim.
Nasıl ki geçmişte Kahramanmaraş’ta bacımızın başörtüsüne el uzatan Fransız’a Sütçü İmam can pahasına karşı durduysa, bugün de bacımızın başörtüsüne hayâsızca dil uzatanlara her ne pahasına olursa olsun karşı duralım.
Evet, başkaldıralım artık tüm tabulara.
Bütün ezberlerimizi unutalım, bütün bildiklerimizi yeniden gözden geçirelim ve sonra bozalım tüm ezberleri.
Yeniden berrak bir zihinle, duru bir gönülle yola koyulalım.
O dosdoğru yola yeniden koyulalım.
Hak yoluna yeniden baş koyalım.
Yeniden Pir Sultan Abdal, yeniden Yunus Emre olalım.
Yeniden o büyük bilgeleri, o gönül erlerini, erenlerini, pirlerini içimizde bulalım.
Ahmed-e Hani’lerle, Şeyh Galip’lerle yeniden buluşalım.
Yeniden buluşalım bütün insanlık için nesiller boyu bütün dillerimizde aynı coşkuyla seslendirdiğimiz o büyük sevdamızla.
Gönüller dolusu hıncımızla, sarsılmaz inancımızla, meleklerin omuz verdiği en soylu isyanımızla yeniden buluşalım.
Ki dönsün devran tersine, devrilsin de putları tüm karanlıkların, bir bengisu ırmağı gibi aksın zaman.
İşte Hakkın ve Hakikatin başkaldırdığı andır o zaman.
Tabuların yıkıldığı andır o zaman.
Zulmün böğrüne kurşunun sıkıldığı andır o zaman.
Gerçek bir devrim ve diriliş ateşinin yakıldığı andır o zaman.
Büyük Barış Ülkesi’ne doğru, milletçe yola çıkıldığı andır o zaman.
Selam olsun bu yola baş koyanlara…
Selam olsun bütün başkaldıranlara…
31 Ağustos 2009 / timeturk.com