Özellikle eli kalem tutan, yol göstermek, karışıklıklara ışık tutmak durumunda olan kafalar neden karışık? Anlayamıyorum.
Medyamızda önemli köşeleri tutmuş birçok yazarın, İsrail’le ilişkilerimizden PKK Sorunu’na kadar birçok konudaki yazılarında bu kafa karışıklığını görmemek mümkün değil.
Hem de, millet ve devlet olarak Büyük Barış Ülkesi olma yolunda tam bir özgürleşme ve bütünleşme süreci yaşadığımız, içerde ve dışarıda önemli açılımlar gerçekleştirdiğimiz şu günlerde.
Neden hala kafalar karışık? Anlayamıyorum.
İsrail devletinin kendi vatandaşına bile olan firavunluğu da, silahlı PKK’nın hangi şartlarda oluştuğu değil hangi mihraklarca oluşturulduğu da nasıl hala bilinmiyor olabilir, anlayamıyorum.
Hele hele Büyük Barış Ülkesi olma yolunda tam bir özgürleşme ve bütünleşme sürecinin artık Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Çerkez’iyle, Laz’ıyla, Boşnak’ıyla tek ve büyük bir millet olarak yaşandığı nasıl hala bilinmiyor olabilir, anlayamıyorum.
Böyle coşkulu ve heyecan verici bir bütünleşme sürecindeyken; Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Kürşat Bumin, “Bir görüşmeden notlar” başlıklı yazısında silahlı PKK’nın oluşma şartlarından, varlık nedenlerinden, silah bırakması için gereken şartlara kadar birçok konuya değindikten sonra yazısını nasıl şöyle bitirebilir:
“Kürt Sorunu'na ilişkin soru ve cevapları bütün yönleriyle konu edinen, inceden inceye işleyen ve vardığı sonuçları doğru dürüst bir siyasi hayata sahip olabilmemiz için ülkeye ve topluma armağan eden olgun bir Kürt siyasal hareketinin oluşmasını istiyor ve diliyorum. “
Evet, böyle bitirmiş yazısını ve ben okuduklarım karşısında yaşadığım şaşkınlığı hala atamadım üzerimden.
Şaşkınım, çünkü Kürşat Bumin’in anlayışına göre, “Kürt Sorunu'na ilişkin soru ve cevapları bütün yönleriyle konu edinebilmek, inceden inceye işleyebilmek ve sonuçlara varmak ancak olgun bir Kürt siyasal hareketinin oluşmasıyla “ mümkünmüş.
Hem bunu da değerli yazar Kürşat Bumin “doğru dürüst bir siyasi hayata sahip olabilmemiz için” (ne demekse) istiyor ve diliyormuş.
Ne alaka?
Eğer ben bir Kürt olarak Kürtçeden çok daha iyi bildiğim, hatta sözcükleriyle şiirler yazacak kadar iyi bildiğim Türkçeyi bir günde unutmadıysam, okuduklarımı doğru anladıysam sadece böyle diyebiliyorum:
Ne alaka?
Bu ülkede ne zamandan beri sosyolojik, ekonomik vb. bilimsel araştırmalar siyasiler tarafından yapılıyor, yapılıyor da bizim mi haberimiz yok?
Peki, bilim adamlarımız neyle meşgul; akademisyenlerimiz, entelektüel yazarlarımız, sanatçılarımız neyle meşgul?
Yoksa hepsinin mi kafası karışık?
Hem bu saatten sonra hala “Kürt sorunu” demek de neyin nesi.
Bu ülkede Kürt sorunu değil Kürtlerin sorunu var, Türklerin sorunu var, bu topraklarda yaşayan bütün insanlarımızın ortak sorunları var.
Kürtçenin yok olmakla karşı karşıya kalması, Türkçenin İngilizceye kurban edilmesi sorunu var.
Kürtleri Türklerden, Alevileri Sünnilerden ayırmak, bu büyük milleti birbirine kırdırmak isteyenlerin varlığına rağmen bunu hala görememek gibi büyük bir gaflet sorunu var.
Gelir dağılımında adaletsizlik, zengin ülke, yoksul millet sorunu var.
Darbeli bir Anayasa ile hukuk devleti olamama sorunu var.
Ki bütün bu ve benzeri sorunları aşmak için de yeniden Büyük Barış Ülkesi olma yolunda sağlam adımlar atmaya ihtiyaç var, Türk ya da Kürt siyasal hareketine değil.
Her alanda özgürleşmeye, adaleti tesis etmeye, Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Çerkez’iyle, Laz’ıyla, Boşnak’ıyla tek ve büyük bir millet olarak bütünleşmeye ihtiyaç var, Türk ya da Kürt Siyasal hareketine değil.
Yürek, inanç, kader ve yurt birliğine, ortak hedef ve değerler etrafında kenetlenmiş bir kardeşliğe ihtiyaç var. Kafatasçılığa, kavmiyetçiliğe, şovenizme değil.
Büyük barış ülkesini yeniden gerçekleştirecek büyük millet devrimine ihtiyaç var, faşizme değil.
Bütün kafası karışıklara rağmen oldukça sevindiricidir ki, bu toprakların kafaları hiç de karışık olmayan güzel insanları bu ülkenin neye ihtiyacı olduğunun farkında ve aynı şekilde bunun farkında olan, bu yönde samimiyetle büyük adımlar atan, yolu sonuna kadar açmaya, süreci tamamlamaya kararlı bir başbakan var.
Hadi diyelim ki Sayın Başbakan ne de olsa bir siyasi ve bu konuda attığı her adım, gelişmeler karşısında ortaya koyduğu her tavır siyasi bir yatırım, önümüzdeki seçimleri, sandığı düşünüyor, iktidar koltuğunu bırakmak istemiyor.
Peki ya millet, millet için de aynı şeyi diyebilir miyiz?
Milletin her bir ferdi de ayrı ayrı sadece kendi kişisel geleceğini mi düşünüyor?
Akan kan dursun, akan kan üzerinden siyaset yapılmasın diyen Kürt anneler, Türk anneler ne düşünüyor?
Şivan Perwer’i de Neşet Ertaş’ı da aynı duygularla dinleyen, bu toprakların kültürel zenginliğini tümüyle sahiplenen, yüzyıllardır birbirleriyle akraba olmuş, kanları birbirine karışmış, artık Kürt olduğu kadar Türk, Türk olduğu kadar Kürt olan, düğünlerde birlikte halay çeken, hep bir ağızdan bir Kürtçe, bir Türkçe sevda şarkıları söyleyen delikanlılar ne düşünüyor.
Söyleyeyim, hiç biri ne değerli yazar Kürşat Bumin gibi, ne de siyasetçilerimiz Emin Ayna, Ahmet Türk, Devlet Bahçeli ve Deniz Baykal gibi düşünüyor.
Siyasetçilerimizin kafa karışıklığını bir yere kadar belki anlamak mümkün ve şaşırmamak da.
Ama yazarlarımızın kafa karışıklığına ne demeli?
Hangi gerekçeyle şaşkınlığımızı gidermeli?
Hele ki yazar, değerlendirmelerini hep dikkatle ve ilgiyle izlediğim Kürşat Bumin olunca şaşkınlığımı içime sığdıramadım, böyle yazıya taştı işte.
Elbette, değerli yazar Kürşat Bumin’in “bir Kürt siyasal hareketinin oluşması” isteği ve dileğindeki samimiyetinden ve iyi niyetinden şüphemiz yok.
Ancak bu nasıl bir kafa karışıklığıdır ki, nasıl büyük resmin tümünü görememektir ki, anlayamıyorum ve bir kez daha hayretler içerisinde sormadan edemiyorum:
Kürt siyasal hareketi mi?
19 Ekim 2009 / timeturk.com