Acıyla sevincin, çaresizlikle umudun, zulümle mazlumiyetin, tutsaklıkla özgürlüğün, inkâr ile imanın, nefretle sevginin, haram ile helalin birbirine karıştığı kuşkular ülkesinin başkentindeyim.
Ne yana baksam ürperten bir yokluk, ne yana baksam çıldırtan bir kuşku var.
Burada olup biten hiçbir şeyin artık gerçekten öyle olup bittiğinden emin değilim.
Gerçekten varlar mı kaç zamandır burada yaşarken gördüklerim.
Bugün gerçekten Ramazan Bayramının üçüncü günü mü?
Ölüm, buradaki insanların da gerçekten düğünü mü?
Kendi okuduğu memleket şiirlerini her dinlediğinde Sayın Başbakan gerçekten ağlıyor mu?
Buralardaki yağmur gerçekten yağıyor mu?
Ülkesi uğruna can verenler için Generallerin de yüreği anneler gibi gerçekten yas bağlıyor mu?
Artık emin değilim.
Kuşkular ülkesinin başkentindeyim.
Beton yığınları arasında uzayıp giden cadde ve sokaklarında attığımız her yeni adımda büyük bir tereddüt yaşadığımız kuşkular ülkesinin başkentindeyim.
Sanki birazdan her sokak, her cadde binlerce yerinden parça parça yarılacak.
Sanki birazdan bütün çocuklar annelerine son kez sarılacak.
Sanki birazdan beton yığınları önce alev sonra kül olacak ve gök hızla alçalacak.
Evine ekmek götüremeyen babalar son bitkinlikleriyle yollarda donup kalacak.
Sanki akan kalabalıklar bir anda yok olacak.
Her yer her şeyden boşalacak ve kocaman bir yalnızlık bize sessizce haykıracak.
Hayat bir yandan ölüm bir yandan var gücüyle çağıracak.
Belki de aynı anda uzaklarda, çok uzaklarda bambaşka bir Samanyolu’nda hakikatle yıkanmış berrak gönüller aşk sofrasına oturmak için diz kıracak.
Ama kimse kalmayacak o berrak gönülleri buraya çağıracak.
Kimse kalmayacak bunun için yalvaracak, yakaracak.
Sanki birazdan sönecek tüten en son ocak.
Sanki birazdan güneş batıdan doğacak.
Gerçekten ama gerçekten hala özgürce dalgalanıyor mu al bayrak, yeşil sancak.
Artık emin değilim.
Kuşkular ülkesinin başkentindeyim. Ezan sesinin duyulmadığı, sarhoşların günlerce ayılmadığı, kula kulluk etmeyenin insandan sayılmadığı, herkesin Beytülmal’den çaldığı, çalanın yanına kar kaldığı, büyüklerin şefkat yerine halka korku saldığı, insafsızın yetim hakkı aldığı kuşkular ülkesinin başkentindeyim.
Ne yana baksam derin bir uçurum, ne yana baksam derin bir kuşku var.
Bugün gerçekten burada bayram mı?
Yani burada oruçtan infaka kadar herşey kuşkusuz tamam mı?
Yoksa bayram bahane bu sadece tatil mi?
Peki, öyleyse bu gerçekten adil mi?
Gerçekten mahkemeler, hâkimler var mı hala?
“Yoksulun sırtından doyan”, her davadan hep yırtan zenginler mi gerçekten çok akıllı, ekmek hırsızlığından hapis yatan yoksullar mı gerçekten çok budala?
Adalet gerçekten var mı hala?
Kaldı mı acaba gerçekten “haksızlık karşısında susmayan” kimse.
Kaldı mı acaba gerçekten “astığım astık, kestiğim kestik” demeyip kulak veren her sese.
Köhne düzen değişti mi gerçekten.
Yok mu artık gerçekten, ne “Kürt Mehmet nöbete”, ne “gariban kodese”.
Gerçekten adalet herkes için mi?
Şimdi bayram mı gerçekten herkese?
Artık emin değilim.
Kuşkular ülkesinin başkentindeyim. Her anlamda iki yakamızın bir araya gelmediği, kimsenin derdimizi bilmediği, kimsenin bir değer uğruna ölmediği, zalimin hep keyif çatıp mazlumun hiç gülmediği, hakkı müdafaa eder bildiğimiz nicelerinin dünya için firavunlara iki büklüm eğildiği kuşkular ülkesinin başkentindeyim.
Gerçekten kalmadı mı dilimizden anlayan hiçbir kimse.
Kalmadı mı ahları zalimleri tutacak birkaç mazlum, birkaç garip, birkaç yetim.
Sağlam yürekleriyle yumruklayıp zalimleri inletecek inim inim.
Gerçekten kalmadı mı hiç kimsesizlerin kimi.
Biz kimiz gerçekten, ben kimim.
Hangi devrimle kalkacağız ayağa, bize bizi bulduracak gerçekten hangi devrim.
Neden kuşkular ülkesinin başkentindeyim.
Ne oldu aklıma, kalbime ve ruhuma, ne oldu dinim.
Nerede Kürt’üyle, Türk’üyle, Arap’ıyla, Laz’ıyla, Boşnak’ıyla, Çerkez’iyle benim Büyük Millet’im.
Bağışla bizi ey rabbim.
22 Eylül 2009 / timeturk.com